Radiohead’ın kırık dalı

Radiohead’ın kırık dalı“The King of Limbs”, bir önceki Radiohead albümleri “In Rainbows” ve “Hail to the Teaf”in bir kavanoza tıkılıp üç yıl güneş altında bekletilmiş hali gibi. Bu albümlerde “Ya Radiohead neler yapıyor böyle” dedirten ne varsa mayalanıp zehir zemberek hale gelecek kadar yoğunlaşmış.
Ha yok, Radiohead’ın kafayı resetledikten sonraki deli işi müziğini seviyorsan şanslısın. “The King of Limbs”, grubun şimdiye kadarki en “bize ne dinleyicinin ne istediğinden” albümü. Bir “Kid A” değil ama grubun çizgisini bir “Kid A” kadar değiştiriyor. Tüm albüm 8 şarkıdan oluşuyor ve 37 dakika sürüyor, şimdiye kadarki en kısa Radyokafası. Thom bu konuda“Uzun bir albüm yapmanın yaratıcı buhranını bir daha çekemezdik” diyor. Belki de dijital çağın dinleyicisine göz kırpıyor, “okuldan dönerken yolda dinleyiver işte” diyor, kim bilir? Gerçek şu ki, Limbs’in mayasının kulağında tutması için defalarca dinlemen gerekiyor.
Radiohead, çok daha az gitar, çok daha az “Tescilli Thom Yorke inleyişli” şarkı ve daha fazla elektronik türlüye meyletmiş. Limbs, kendi içinde tutarlı ancak önceki Radiohead albümlerinin tümünden değişik, tümünden daha zor.
Radiohead’ın kırık dalıAlbümün en gitarlı şarkılarından ‘Morning Mr. Magpie’da bile gitar ancak yedek melodiyi kurtarmaya çalışıyor. Phil Selway ise davulu konuşturuyor. Bu kendini funk şarkısı sanan ufaklık, albümün en iyilerinden. ‘Little by Little’, tersten çalan gizli mesajlı plaklar gibi gelen melodisi ve sağlıklı bas altyapısı ile ilk dinleyişte öne çıkıyor, melodik ve sanki on yıl önce kaydedilmiş gibi. ‘Feral’, İngiltere’nin öz evladı, bas delisi dubstep’in başarılı bir örneği, davullar jiletten bile keskin. Şimdilik en çok öne çıkan şarkı ‘Lotus Flower’, bahsettiğimiz “Tescilli inleyiş”in mis gibi tiz tonlarını barındıran nadir parçalardan. Ayarında synth ve vokal efekti ile katmanlı bir şarkı olsa da albümün en kolay akılda kalanı. ‘Give up the Ghost’ albümün tek akustik ve eski kafalı şarkısı, bize ‘Pyramid Song’u hatırlatıyor. Albümün kapatan ‘Separator’, grubun 90’lardaki halini hatırlatan, orta tempolu, belki de albümün en iyi şarkısı.
Hepsi ilgini hak eden sekiz şarkısı ile Limbs, Radiohead’in en aykırı albümü. Tek sorun alıştığın muhteşem ve eski Radiohead soundu ile alışman gereken yeni ve deneysel Radiphead soundu arasındaki dengeyi çizmek.