![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_07.jpg)
“Yüz Yıl Önce Yüz Yıl Sonra İstanbul” sergisinde yüz yıl önce çekilmiş İstanbul fotoğraflarındaki yerleri aynı açıdan tekrar çekip eskilerle yenileri karşılaştırmışşınız. Sergide kullandığınız eski fotoğraflardan başka elinizdeki 100 yıllık fotoğraflar var mıydı?
Evet, bende çok daha fazla fotoğraf var. Şöyle bir durum var. Bir sergi salonuna zaten olsa olsa 40-50 fotoğraf koyarsınız. Ama mesela Henri Cartier Breson sergisinde 150 fotoğraf varmış. Galiba İstanbul Modern’deki Othmar sergisinde de 100’ün üzerinde fotoğraf var. Bu sayılar bence biraz algılama zorluğu çıkartıyor ve çok zaman sarf etmenizi gerektiriyor. Tabii Othmar da Henri Cartier Breson da çok tanınan fotoğrafçılar. Fotoğraflarının çok büyük bir bölümü zaten biliniyor. Orada heyecan verici olan, bildiğiniz fotoğrafı karşınızda görmek. Ama benim sergim dikkatle dolaşılması gereken bir sergi. İnsanların dikkatle dolaştığını görüyorum ve keyif alıyorum. Çünkü fotoğrafların önündeki camlarda hep parmak izleri var, demek ki karşılaştırma yapmışlar. Hoş bir şey bu.
Elinizdeki bütün fotoğraflar bunlar mıydı diye sordum çünkü fotoğraflar arasında tanınmayacak kadar değişmiş yerler yok. Sizdeki eski fotoğraflar içinde yeni haliyle eski hali arasında hiç benzerlik olmayanlar var mı?
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_09.jpg)
Siz bu fotoğrafları karşılaştırırken “aman ne hale gelmiş buralar, eski hali ne kadar güzelmiş” diye düşündünüz mü?
Pek düşünmedim. Çünkü galiba onları kabullenmiştim. Ben 51 senedir İstanbul’dayım ve o değişimi yavaş yavaş yaşadım. Bazı şeyleri geriye dönüp düşündüğünüzde tabii ki hayıflanıyorsunuz mesela “Tramvaylar vardı ne güzel, Beşiktaş’tan denize girerdik.” falan diye. Bunları hep söylüyoruz. Ama o değişimi sürekli yaşadığınız için çok da fark etmiyorsunuz. Eski fotoğrafları yenilerle karşı karşıya getirdiğinizde, o zaman değişimi fark ediyorsunuz. Tabii ki bazı şeylere üzülüyoruz ama bu normaldir. Bugün İstanbul’da 1950’lerdeki gibi bir tramvay olması düşünülemez. İşte bir tane var, Taksim’le Tünel arasında gidip geliyor. Şimdi o hızla bütün şehri dolaştığınızı düşünün. Mümkün değil.
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_02.jpg)
Aşağı yukarı 20-25 sene önce bu fikir geldi aklıma. Son 4-5 senedir de böyle bir şeyler yapmayı planlıyordum, küçük küçük bunları çekmeye başlamıştım. Bu zaten benim İstanbul üzerine olan projelerimden sadece bir tanesi.
Evet bir de öyle bir durum var. Sizin bu sergi dışında, “İstanbul Solarizasyonları”, “Nadir Ede’nin Arşivinden 1950’lerin İstanbul’u” sergileriniz ve “Şehir Hatları” gösteriminiz var...
Evet, ayrıca Ahmet Selim Sabuncu ve Tuğrul Çakar’la beraber “İğne Deliğinden İstanbul” diye bir projede üzerine iğneyle delik delinmiş küçük kutularla İstanbul fotoğrafları çektik ve sergiledik.
İstanbul üzerine bu kadar çok gitmenizin bir sebebi var mı?
Galiba birazcık seviyorum bu şehri. Birazcık İstanbul fotoğrafçısıyım ben. Tabii ki İstanbul dışında da gezip tozuyorum, oralarda da fotoğraf çekiyorum ama çektiğim fotoğrafların çoğu İstanbul’la ilgili. En azından fonda İstanbul var. Başka şeyler de çeksem bir bakıyorsunuz arka planda bir yerlerde İstanbul çıkıyor. Daha hayata geçirmediğim ama geçirmeyi düşündüğüm başka projelerim de var. Bir tanesi Evliya Çelebi Seyahatnamesi’yle ilgili. Seyahatname’nin İstanbul’la ilgili bölümlerinde Evliya Çelebi surlar, Çemberlitaş, Ayasofya gibi bazı yerleri tarif ediyor. Oraları fotoğraflayıp Evliya Çelebi’nin paragraflarıyla sergilemek istiyorum. Bir de “Alacakaranlıkta İstanbul” diye bir projem var. Tam ışıkların yeni yanmaya başladığı zaman, gökyüzü daha lacivertken İstanbul’un tanınmış yerlerini fotoğraflamak istiyorum.
Nereden geliyor peki bu İstanbul sevgisi?
Belki o kadar sevgi değil ama hep buradayım. Bir de şu var: Yaşadığınız şehirle benim yaşıma geldiğinizde bütünleşmeye başlıyorsunuz. Ben 61 yaşındayım, burası benim yaşadığım şehir. Beni herhalde en çok etkileyen şehirlerden biridir. Çok beğendiğim, sevdiğim şehirler var ama oralarda yaşamak ister miyim çok emin değilim. Burada yaşayabileceğimi, şehrin bana nasıl davranacağını iyi kötü biliyorum. Bir anlamda yaşadığınız şehir siz oluyorsunuz.
Serginin girişindeki yazınızda geçiyor “Bu proje, bana içinde yaşadığım şehri farklı bir gözle görme ve tanıma şansı verdi.” diye. Nasıl oldu bu? Oraları fotoğraflarken neyi gördünüz önceden görmediğiniz?
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_03.jpg)
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_06.jpg)
Ama ben hep fotoğraf çektim.
Ne zaman başladınız fotoğraf çekmeye?
Bunun tarihini kesinlikle söyleyebilecek ender kişilerdenim ben. Annem vefat ettiğinde ilk satın aldığım fotoğraf makinesinin senedi sandığından çıktı. 1961 yılında iki öğrenci gitmişiz Sirkeci’de bir dükkandan birer tane makine almışız. Lise son sınıfta olduğunu sanıyorum. Arkadaşımla birbirimize kefil olmuşuz. Sonra üniversite yıllarında sattım o makineyi, yerine başka makineler aldım. Ama tabii insan hiç bir zaman fotoğraftan para kazanacağını düşünmüyor o yıllarda. Sağın solun fotoğraflarını çekiyorsunuz.
Bunca yıldır iki üniversitede birden ders veriyorsanız bayağı bir öğrenciniz olmuştur. Öğrenciler yıllar içinde değişiyorlar mı? Yani mesela 20 yıl öncesinin Mimar Sinan öğrencisiyle şimdikinin arasında bir fark var mı?
Bırakın öğrencileri, ben insan türünün çok fazla değişime uğramadığını düşünüyorum. Tabii ki dış görünüş değişiyor. Moda değişiyor, şehirlerin yapısı değişiyor. Teknoloji bize yeni imkânlar sunuyor, onu kullanmaya başlıyoruz ama o kadar.
Yani “Aah ah nerede o eski gençlik, biz sizin zamanınızda böyle miydik halinize bir bakın” durumu yok...
Zaman zaman öyle düşündüğüm de oluyor.
Kızdığınızda mı?
(Gülüyor) Yok tek tek öğrencilerle ilgili değil de hani şimdilerde çıkan Leman, Penguen gibi dergiler var ya. Oğlum alıyor ara sıra, onlara bakıyorum, “Ne kadar abartılı tipler çiziyorlar diyorum. Sonra birdenbire vapurda ya da otobüste o tiplerden biriyle karşı karşıya geliyorum. “Aa bu adamı Penguen’de görmüştüm” diyorum (gülüyor).
Türkiye’nin bir çok yerinde sergiler açmışsınız. Jüri göreviyle de geziyorsunuz. Özellikle “burda insanlar fotoğrafla o kadar ilgileniyorlar ki” dediğiniz bir yer var mı?
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_04.jpg)
En çok kimin ya da neresinin fotoğrafını çekmek isterdiniz? Yoksa zaten çektiniz mi?
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_11.jpg)
Yanınızda hep fotoğraf makinesi oluyor mu?
Evet, her zaman bir fotoğraf makinesi oluyor.
Hiç kaçırdığınız bir fotoğraf oldu mu?
Tabii, seyrek de olsa. Bir de makine yanınızda olsa bile elinizde dolaşmadığınız için, “eyvah kaçtı” dediğiniz çok fotoğraf oluyor. Ben genellikle çok “anlamlı an” tarzı fotoğraflar çekmiyorum ama yine de bir şeyler oluyor, o esnada tam çantadan makineyi çıkartıyorsunuz ve olay bitiyor. Ama ne yapalım...
![Bir İstanbul Fotoğrafçısı: Nadir Ede](http://www.istegenc.com.tr/content/images/content_2006/subat/kultur_sanat/bir_istanbul_fotografcisi_nadir_ede_10.jpg)
Bunların çok doğru sorular olmadığını düşünüyorum ben. Fotoğrafa başlarken tabii ki kendinize örnek alacağınız kişi vardır ama canınız fotoğraf çekmek istiyorsa soracak adam da bulursunuz. Sokakta fotoğrafla ilgilendiğini bildiğiniz birini çevirip sorabilirsiniz. Fotoğraf piyasasında insanlar büyük burunlu değildir. Fotoğrafın en tepesinde olduğunu düşündüğünüz bir adam varsa sokakta onu gördüğünüzde gidip konuşup “ya ben şöyle bir şeyler yapıyorum, hangi makineyle yapsam?” ya da “benim işlerime bakar mısınız?” deseniz, pek azı “hayır” diyecektir. Mutlaka sizinle ilgilenen, sizin yaptığınız işlere bakan ya da size tavsiyelerde bulunacak birileri çıkar. Hiç kimse ukalalık etmez. Ama edenler de seyrek de olsa çıkabilir. Onun için şununla başla bununla başla... Bu insanın yapısına o kadar bağlı bir şey ki.
Yani kendinizi atın içine, takıldığınız yerlerde de birilerine sorun diyorsunuz.
İlle bir eğitim almak istiyorsanız amatörce
eğitim veren kurumlar var. İşte İFSAK gibi, Fotoğrafevi gibi. Ben bu
ikisinin eğitimlerinin de amatörler için oldukça kaliteli olduğunu
düşünüyorum. Profesyonelce bu işi yapacaksanız, mesela Mimar Sinan
Üniversitesi, Yıldız Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Marmara
Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi var. Ayrıca yine çok sevdiğim bir
atasözümüz var: Yürümek isteyen yol bulur.
İşte Genç
Yorumlar
Yorum Gönder