Gus Van Sant ve Sineması


Gus Van Sant ve SinemasıGus Van Sant kariyeri bazen inişe geçse de çok farklı bir yönetmen. Good Will Hunting gibi Oscarlı bir filmin yanındaElephant ve Gerry gibi gişe kaygısı beklemeden çektiği filmler de var. Ayrıca David Bowie ve Red Hot Chilli Peppers gibi birbirinden çok farklı kulvarlarda grup ve müzisyenlere ait müzik videolarında imzası bulunuyor. Son zamanlarında iyice yelkenlerini bağımsız sinemaya doğru kırdıysa da kimse gelecekte nasıl bir tarz izleyeceğinden emin değil. Gus Van Sant sizin sinema serüveninizde nerede duruyor, yönetmenin önemli filmlerine yer verdiğimiz bu yazıyı okuyun ve karar verin.
Drugstore Cowboy (1989)
Birçok yönetmen gibi, Gus Van Sant da kariyerine kısa filmler çekerek başladı. 1982’de The Discipline of D.E isimli kısa filmle başlayan sinema kariyeri, 1985’te ilk uzun metrajlı filmi Mala Noche ile devam etti. İsmini duyurmaya başladığı ilk film ise, Kelly Lynch, Matt Dillon’ın başrollerini paylaştığı “Drugstore Cowboy” oldu. Matt Dillon tarafından canlandırılan Bob, bir uyuşturucu bağımlısıdır. Arkadaş grubuyla birlikte eczaneleri yağmalayıp, uyuşturucu çalmaktadır. Günün birinde uyuşturucuyu bıraktığında, tüm arkadaşlarının ve kız arkadaşının (Kelly Lynch) kendisinden hızla uzaklaştığını görür. Etrafındaki herkesin aslında kendisi ile değil uyuşturucu ile ilgilendiğini acı bir şekilde keşfeder. Filmin süprizlerinden biri de Gus Van Sant’ın idolü, Beat kuşağının önemli yazarlarından William S. Burroughs’un filmde rol almış olması.
To Die For / Sonsuz İhtiras (1995)
Genç yaşta hayata gözlerini yuman oyuncu River Phoenix ve Keanu Reeves baş rollerini paylaştığı My Own Private Idaho’nun ardından, Uma Thurman’lı bir sonraki filmi Even Cowgirls Get the Blues’da yönetmen, yine Keanu Reeves’a rol verdi. Ortalama bir gişe başarısı yakalayan bu filmlerin ardından, en komik filmi To Die For’u çekti. Film başrol oyuncusu Nicole Kidman içinde bir dönüm noktası oldu. Kidman bu filmde televizyon programcısı olup, üne kavuşmak isteyen bunun içinde her şeyi yapmaya hazır (cinayette bunlara dahil) Suzanne Stone Maretto’yu oynuyor. Bu filmle iyice yıldızlaşan oyuncu, filmin ardından rol aldığı Batman Forever ve The Portrait of a Lady ile en ünlü Hollywood yıldızları kervanına katıldı. Biraz da dedikodu yapalım: Nichole Kidman’ın o dönem yıldız olabilmek için alışık olmadık yöntemlere başvurduğunu ve bu filmde kendini oynadığını düşünenler yok değil.
Gus Van Sant ve SinemasıGood Will Hunting / Can Dostum (1997)
Dokuz dalda Oscar’a aday gösterilen ve ikisini kazanan Good Will Hunting’in ilginç bir öyküsü var. Filmin senaryosunu yazanlar ayrıca filmin oyuncuları, yani Ben Affleck ve Matt Damon. Matt Damon senaryoyu bir ödev olarak yazmaya başlamış ve daha sonra arkadaşı Ben Affleck’in kendisi gibi oyuncu olan kardeşi Casey Affleck’le paylaştığı daireye yerleşmiş. Üçü birlikte yüzlerce sayfalık bir metin karalamışlar ve bunu senaryoya çevirmişler. Senaryolarını teslim edecekleri yönetmen ise Gus Van Sant olmuş. Filmdeki bir önemli artı da, üniversitede temizlik görevlisi olarak çalışan ve aslında bir zekâ küpü olan agresif gence yardımcı olmaya çalışan profesör Sean Maguire rolününün yılların oyuncusu Robin Williams tarafından oynanıyor oluşu. Profesörün tablosu, dahi çocuğun o tabloya ilk bakışta yaptığı yorum, geliştirdikleri dostluk. Unutulmaz sahneler ve güzel tatlarla dolu film, özledikçe tekrar izlenilecek türden.


Gus Van Sant ve SinemasıFinding Forrester / Forrester’ı Bulmak (2000)
Gus Van Sant 1998 yılında Alfred Hitchcock'un unutulmaz klasiği Psycho’yu tekrar renkli olarak beyaz perdeye uyarladı. Zaten klasik olan filmin yeniden çekilmiş versiyonu eleştirmenler tarafından başarılı bulunmadı. 2000 yılına gelindiğinde yönetmenimiz bu sefer başrolleri Sean Connery, Rob Brown tarafından oynanan Finding Forrester için kolları sıvadı. Filmde zenci bir gencin kendini kanıtlama çabalarına tanıklık ediyoruz. Yazar olmak istiyor. Çabalıyor. Ama her seferinde Bronx’lu basketbol meraklısı bir zenci olmanın getirdiği ön yargılarla boğuşmak zorunda yazar William Forrester. Tek bir unutulmaz klasik yazıp köşesine çekilmiş ve asla apartman dairesinden dışarı adımını atmıyor. Yaşları, doğduğu ülkeleri, tenlerinin renkleri farklı bu iki insanın hayatlarını kesiştiren nokta edebiyat oluyor.
Gerry (2002)
Gus Van Sant bu filmle bağımsız sinema kulvarına geri döndü. Oscarların peşinden koşmak, başarılı olup smokiniyle ve elinde şampanyasıyla boy göstermek, milyonlarca dolara mal olmuş ve çuvallayan kötü filmlerden bir tanesini daha çekmek yerine kendine özgü minimalist bir anlatıma geçti. Bu dönemin ilk meyvesinin ismi Gerry. Yönetmen bu filmi çekmesindeki ilham kaynaklarını şöyle sıralıyor: Macar yönetmen Bela Tarr, Rus yönetmenler Adrei Tarkovsky ve Alexandr Sokurov. Artık yönetmen kamerasını, kurgusunu daha özgünleştirecek. Bunlar az oyuncu ile çekilmiş, alabildiğine yavaş, ille de kendi içinize biraz döndüğünüzde izlenecek filmlerden. Kamerasını artık karakterlerini uzaktan gözetler, onların peşine takılıp onları gizli gizli filme alırmış gibi kullanıyor. Gerry’nin senaryosunu da yönetmen alışılmadık bir biçimde filmin iki oyuncusu Casey Affleck ve Matt Damon’la beraber yazmış. Film iki genç adamın hiç bilmedikleri topraklarda, yazın sıcağında kayboluş öyküsünü anlatıyor. Dostluklarının sonsuza kadar kaybolacağının farkında değiller. Kayboluyorlar.
Gus Van Sant ve SinemasıElephant / Fil (2003)
Gus Van Sant’a Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ve en iyi film dallarında Altın Palmiye kazandıran filmi Elephant’ta, Columbine Lisesi cinayetine benzer bir cinayet öyküsü anlatılıyor. Gus Van Sant bu filmde de karakterlerinin gerisinden onları gözetlermişçesine çektiği sahnelerle, seyirciyi okula sokuyor. Oregon’daki lisede sıradan bir gün yaşanmakta. Kimi öğrenciler fotoğraf çekmekte, kimileri de projeleriyle ilgilenmekte kimileri ise sohbet etmekte. Minimalist bir anlatımla yönetmenin beyaz perdeye yansıttığı sıradan bir okul günü tablosu birden kana bulanmakta. Görüntü kalitesinin mükemmelliği ve yönetmenin tekniği bizi bir anda filmin içine çekiyor. Filmin bir sahnesinde sadece duvarda bir fil posteri görüyoruz. O sırada bir katile dönüşecek olan genç, piyanosunu çalmakta. Aslında kimi okul cinayetine karışan gençler, genel kanının aksine okulun çeşitli sosyal kulüplerine katılan başarılı öğrencilerdir. Gus Van Sant genç insanların, katile dönüşüm sürecini bu gibi imgelerle beyaz perdeye taşıyor. Kendisini de sinemaseverlerin gözünde başka bir yere.

Yorumlar