Tarantino, 10 yıl önce ele avuca sığmaz bir yönetmen, eleştirmenlerin paşasıydı. Hala ele avuca sığmaz bir yönetmen, hatta bu konuda kendini aşmaya devam ediyor (Bakınız “Death Proof”), ancak eleştirmenlerin gözünde kıymetini kaybetmeye başladı mı ne?
Bunun arkasında, sinema eleştirmenlerinin “popüler, keşfedilmiş her şeye karşıyız” tavrının yattığı çok açık. Adam her filminde “Pulp Fiction”daki gibi kurguyu, diyalogları, “Rezervuar Köpekleri”ndeki gibi karakter kurgulamayı yeniden icat edecek değil ya? O zaman eleştirmenlerin Quentin Tarantino’yu eleştirirken söylediklerine bir göz atalım.
Kurguyu silip atan adam:
Tarantino’nun Pulp Fiction’da kurguyla oynayıp filmin başını ortasına, ortasını sonuna, sonunu başına yerleştirme sebebi, film çekmeye başlama sebebi ile aynı. Quentin Tarantino ya da hayranlarının tabiriyle QT, bir video dükkânında bütün gün film seyredip, B filmleri külliyatını yalayıp yuttuktan sonra, önce senaryo yazmaya, sonra da şansı yaver gidip film çekmeye başlamıştı. Bu video dükkânı macerası sırasında giriş-gelişme-sonuç şeklinde gelişen film akışının anlatılan hikâyeyi nasıl zedeleyebildiğini fark etti. Her durumda değil ama bazı durumlarda anlatılan hikâyenin bitmesi gerekliliği, çok güzel giden bir filmin uyduruk bir sonla bağlanmasına ya da finali müthiş olan bir filmin, sırf ilk yarısı güzel yazılmadı diye ortasında bitirilmesine neden oluyordu. İşte bu gözlemi, "Rezervuar Köpekleri" ile kendini kanıtlayıp artık istediğini yapma özgürlüğü kazandıktan sonra “Pulp Fiction”ın kurgusunda izleyenlerle dalga geçmesine sebep oldu. A’dan Z’ye ulaşmaya çalışmak yerine, filmini hikâyede anlatılan olayların önem sırasına göre kurguladı. Böylece Jules’un suça tövbe ettiği kısım hikâyenin sonu değilken filmin sonu haline geldi. QT’nin sinemasının yeterli olup olmadığı değil, bu adamın ne kadar zeki olduğu konuşulmalı! QT 1, eleştirmenler 0.
Şiddetli durumlar:
QT filmlerinin fazlasıyla şiddet dolu olduğu düşünülür. Aslında bu doğru değil. “Rezervuar Köpekleri”nin en şiddetli sahnesi olan “kulak” sahnesinde bize hiçbir şey gösterilmez. Filmlerde kan miktarı o kadar fazladır ki, bir kan gölü içinde yatan yaralı kişiye bakınca gerçek olmadığını düşünmekten başka çareniz yoktur. “Pulp Fiction”da sadece 7 kişi mefta olur, sıradan bir macera filminde bu sayı yüzleri bulabilir. Jules ve Vincent, ellerine silahlarını aldıklarında kamera onlara dönüktür mesela. Ya da iğne Mia’nın kalbine girip hayatını kurtarırken biz Rosanna Arquette’in yüzünü görürüz. Arka koltuktaki silahlı olayı da göstermez QT. “Death Proof”ta şiddetin göze batmasının tek sebebi, bunu yapanın bir kadın olmasıdır. Yoksa bir Roger Corman filmine bakarsanız bundan katlarca defa fazla şiddete rastlarsınız. QT’nin filmlerindeki şiddet, şiddetle ve bu arada bizimle dalga geçmesinden dolayı izleyenlere batar, yoğunluğundan dolayı değil. QT filmlerindeki şiddeti eleştirenler, aslında ne kadar zeki bir adam olduğunu anlamaya zahmet etmeyenlerdir. QT 2, eleştirmenler 0.
İstismar:
Sinema eleştirmenlerinin bayıldığı bir kelime bu, “istismar sineması”. Biraz fazla mı çıplaklık var, “istismar sineması”nı basarlar. Biraz fazla mı şiddet var? Yapıştır “istismar sineması”nı. QT, gençliği B filmleri ile geçmiş, dolayısıyla bu elementleri filmlerin doğal bir parçası saymış bir yönetmen. Kariyerini de bunlar üzerine oturtması son derece normal. Neden “Paris’te son Tango” bir istismar filmi değil? Bernardo Bertolucci yönetti diye mi? QT 3, ikiyüzlü eleştirmenler 0.
Olmayan şeyleri varmış gibi gösterip, filmleri arasında bağlantı kurup prim yapmak:
Bu eleştirilerin bir kısmı tamamen temelsiz, bir kısmı ise yanlış yorumlanıyor. Mesela “True Romance” filminde Clarence, Big Kahuna hamburgeri yiyor, “Rezervuar Köpekleri”nde Samuel L. Jackson polis memurunu oynuyor gibi… Bunlar tamamen desteksiz atılıyor. QT filmlerinin birbirleriyle bağlantısı, aynı isimli karakterler (Alamaba, Bonnie, Floyd, Joe, Marvin, Vincent…) kullanılması, sıklıkla aynı aktörlerin oynaması ve aynı konulardan bahsedilmesi şeklinde gerçekleşiyor ki bırakın da adamın bu kadar espri yapmaya hakkı olsun. “Pulp Fiction”daki MacGuffin, yani içinde ne olduğunu bilmediğimiz çanta ise, filmin sırtını dayadığı esas element değildir. Yani şu Marcellus’un aslında şeytan olduğu, “Rezervuar Köpekleri”nde arabayı takip eden turuncu balonun da bir MacGuffin olarak kullanıldığı teorileri, adı üzerinde, tamamen “teoridir”. “Simpsons ve Felsefe” diye bir kitap bile yazılabiliyorken, bırakın kafası fazla çalışan, zamanı da bol olan hayranlar teoriler üretsin. QT, filmlerini bu teoriler üzerine kurmadıkça ne zararı var ki?
Böylece eleştirmenlere dört gol atan QT’nin, dünyanın en iyi yönetmeni olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtladık :) Artık size de “Pulp Fiction”u şöyle keyifle bir daha izlemek kaldı. İyi seyirler!
İştegenç
Yorumlar
Yorum Gönder