Gökyüzü, her zaman bildiğimiz mavi haliyle yetinmiyor. Bulutlar, güneş ve ay tutulmaları, gökkuşağı, meteor yağmurları derken epey bir hareket var aslında yukarıda. Hele bir tanesi var ki, çoğu kişinin “ölmeden önce mutlaka görülmesi gerekenler listesi”nde ilk üçe rahat girer: Kuzey ışıkları.
Bu olay sadece kuzeyde gerçekleşirmiş gibi bir bilgi var ve “kuzey ışıkları” terimi sık kullanılıyor. Oysa güneyde de aynı olayı yaşamak mümkün. O zaman genel olarak “kutuplara yakın coğrafi bölgelerde görülen gökyüzü parlamaları” diye basit bir tanımlama yaparak başlayalım. Kuzey Kutbu tarafında meydana gelen kuzey ışıkları, Latince adıyla “aurora borealis”, “kuzey şafağı” anlamına geliyor. İtalyan bilim adamı Galileo Galilei (1564-1642), bu ifadeyi ilk kullanan kişi olarak biliniyor. Onun yaşadığı yerde görülen kuzey ışıklarının daha çok kırmızı olduğu yönünde bir bilgi de var. Güney Kutbu’nda görülenler ise, haliyle, güney ışıkları, Latince ismiyle “aurora australis”. Tümüne birden Latince bir söyleyiş isterseniz, “aurora polaris” yani “polar ışıkları” demeniz yeterli.
Aurora borealis ve aurora australis, yani kuzey ve güney ışıkları, Güneş üzerindeki patlamalar ve fırtınalarla birebir ilişkilidir. Kutuplardaki manyetik alanları çevreleyen aurora borealis ve aurora australis, Güneş’ten solar rüzgârlarla yayılan çok büyük elektron yığınlarının Yerküre atmosferindeki bazı elementler ile kaynaşması sonucu meydana gelirler. Güneş’ten kopan ve saatte 1 milyon mil hızla uzaklaşarak bizim buralara gelen bu parçacıklar ile bizim atmosferimizdeki atomlar ve moleküller birbirlerine girerler, çarpışma ve sürtünmeler gerçekleşir. İyi de olur, çünkü böylelikle ortaya çıkan enerji, renkli ışıklar şeklinde kendini gösterir.
Bunların kutup bölgelerine yakın yerlerde görünmesinin nedeni, atmosferimize çok büyük bir hızla giren yabancı elektronların, Yerküre’nin manyetik alan özelliği nedeniyle kutup noktalarına doğru çekilmesidir.
Güneş’ten geldiğini anlattığımız bu elektronlar atmosferimizin en dış tabakasına ulaştıklarında oksijen ve nitrojen atomları ile tanışırlar. Bunu söylüyoruz, çünkü oluşacak aurora’nın rengi, bu elektronların hangi atomlarla, ne kadar yükseklikte karşılaştıkları ile direkt olarak ilgilidir. 200 mil civarına kadar yukarıda, yani en dış katmana yakın kısımda, oksijen atomları ile karşılaşırlarsa kırmızı, yine oksijen ile biraz daha aşağıda karşılaşırlarsa yeşil, biraz daha aşağıda nitrojen atomları ile karşılaşırlarsa mor, daha yüzeye yakın kısımda yine nitrojen ile karşılaşırlarsa mavi renkte aurora’lar oluşur. Tabii tüm bunlar birbirleri ile içiçe, dans eder gibi görünümler sergilemeye meyilli oldukları için renkler karışır ve seyrine doyulmaz manzaralar çıkar ortaya. Eğer Güneş fırtınası çok güçlüyse ve kopan parçalar normalden de hızlı geldiyse, daha alçakta kıpkırmızı aurora’lar da oluşabilir ve gökyüzü yanıyormuş gibi bir görünüm oluşabilir.
Zayıf aurora’lar, Samanyolu ile karıştırılabilecek kadar hafiftir. Orta güçte olanlar, pek çok yıldızdan daha parlaktır; hatta arkalarında kalan yıldızların görünmesini engellerler. En güçlü olanlar ise ay ışığı ile yarışabilir. Çok güçlü olanların yere gölgesi bile düşebilir.
Bu olayın gerçekleştiği bölgelerde, eğer şanslıysanız gökyüzünün açık olduğu her gece, aurora’lara rastlamak mümkündür. Gece saat 22:00’den sonra görülme ihtimalleri daha fazladır. Sonbahar sonları ile ilkbahar başlarının, aurora görmek için en ideal zaman olduğu söylenir.
Yerküre’den başka gezegenlerde de aurora’lar olması elbette gayet normal. Jüpiter ve Satürn’de, hatta Jüpiter’in ayı Io’da ve Satürn’ün ayı Titan’da meydana gelen auroralar ile ilgili bilgi ve resimler mevcut. Yazık ki oralarda bu güzelliği yakından seyredecek kimsecikler yok! Bildiğimiz kadarıyla tabii… Uranüs, Neptün ve Merkür’ün de manyetik alanları var; dolayısıyla oralarda da aurora’lar oluşabiliyor. Hatta manyetik alanı zayıf olmasına karşın Mars’ta bile görüldü bu olayın benzeri. Hubble teleskobu yardımıyla uzaktan da olsa bunları gözlemlemek mümkün olabiliyor. Tıpkı Yerküre’de olduğu gibi orada da solar rüzgârlar neden oluyor bu olaya.
Bu ışıklara eşlik eden bazı gizemli seslerin varlığı ile ilgili de pek çok söylenti oldu, hâlâ da oluyor. Bununla ilgili bilimsel bir veri elde edilemediği için bunun olaydan çok etkilenen insanların yakıştırması olduğu kabul ediliyor. Zaten İskandinav mitolojisinde kuzey ışıklarının çok büyük yeri var, kaçınılmaz olarak. Bu kadar büyüleyici bir doğa olayının efsanelere konu olması da normal tabii. Kahramanların ruhlarının göğe yansıması, ateşten tilkilerin dansı, atlarıyla uçan savaşçıların zırhlarından yayılan ışıklar, deniz aygırı kafatasıyla futbol oynayan ölüler, ne ararsanız var bu efsanelerde.
Bu büyüleyici ışıklar ile ilgili pek çok bilgi ve ilginç görüntüye ulaşabileceğiniz yerlerden bazıları burası, burası, burası ve de burası.
İştegenç
Bu olay sadece kuzeyde gerçekleşirmiş gibi bir bilgi var ve “kuzey ışıkları” terimi sık kullanılıyor. Oysa güneyde de aynı olayı yaşamak mümkün. O zaman genel olarak “kutuplara yakın coğrafi bölgelerde görülen gökyüzü parlamaları” diye basit bir tanımlama yaparak başlayalım. Kuzey Kutbu tarafında meydana gelen kuzey ışıkları, Latince adıyla “aurora borealis”, “kuzey şafağı” anlamına geliyor. İtalyan bilim adamı Galileo Galilei (1564-1642), bu ifadeyi ilk kullanan kişi olarak biliniyor. Onun yaşadığı yerde görülen kuzey ışıklarının daha çok kırmızı olduğu yönünde bir bilgi de var. Güney Kutbu’nda görülenler ise, haliyle, güney ışıkları, Latince ismiyle “aurora australis”. Tümüne birden Latince bir söyleyiş isterseniz, “aurora polaris” yani “polar ışıkları” demeniz yeterli.
Aurora borealis ve aurora australis, yani kuzey ve güney ışıkları, Güneş üzerindeki patlamalar ve fırtınalarla birebir ilişkilidir. Kutuplardaki manyetik alanları çevreleyen aurora borealis ve aurora australis, Güneş’ten solar rüzgârlarla yayılan çok büyük elektron yığınlarının Yerküre atmosferindeki bazı elementler ile kaynaşması sonucu meydana gelirler. Güneş’ten kopan ve saatte 1 milyon mil hızla uzaklaşarak bizim buralara gelen bu parçacıklar ile bizim atmosferimizdeki atomlar ve moleküller birbirlerine girerler, çarpışma ve sürtünmeler gerçekleşir. İyi de olur, çünkü böylelikle ortaya çıkan enerji, renkli ışıklar şeklinde kendini gösterir.
Bunların kutup bölgelerine yakın yerlerde görünmesinin nedeni, atmosferimize çok büyük bir hızla giren yabancı elektronların, Yerküre’nin manyetik alan özelliği nedeniyle kutup noktalarına doğru çekilmesidir.
Güneş’ten geldiğini anlattığımız bu elektronlar atmosferimizin en dış tabakasına ulaştıklarında oksijen ve nitrojen atomları ile tanışırlar. Bunu söylüyoruz, çünkü oluşacak aurora’nın rengi, bu elektronların hangi atomlarla, ne kadar yükseklikte karşılaştıkları ile direkt olarak ilgilidir. 200 mil civarına kadar yukarıda, yani en dış katmana yakın kısımda, oksijen atomları ile karşılaşırlarsa kırmızı, yine oksijen ile biraz daha aşağıda karşılaşırlarsa yeşil, biraz daha aşağıda nitrojen atomları ile karşılaşırlarsa mor, daha yüzeye yakın kısımda yine nitrojen ile karşılaşırlarsa mavi renkte aurora’lar oluşur. Tabii tüm bunlar birbirleri ile içiçe, dans eder gibi görünümler sergilemeye meyilli oldukları için renkler karışır ve seyrine doyulmaz manzaralar çıkar ortaya. Eğer Güneş fırtınası çok güçlüyse ve kopan parçalar normalden de hızlı geldiyse, daha alçakta kıpkırmızı aurora’lar da oluşabilir ve gökyüzü yanıyormuş gibi bir görünüm oluşabilir.
Zayıf aurora’lar, Samanyolu ile karıştırılabilecek kadar hafiftir. Orta güçte olanlar, pek çok yıldızdan daha parlaktır; hatta arkalarında kalan yıldızların görünmesini engellerler. En güçlü olanlar ise ay ışığı ile yarışabilir. Çok güçlü olanların yere gölgesi bile düşebilir.
Bu olayın gerçekleştiği bölgelerde, eğer şanslıysanız gökyüzünün açık olduğu her gece, aurora’lara rastlamak mümkündür. Gece saat 22:00’den sonra görülme ihtimalleri daha fazladır. Sonbahar sonları ile ilkbahar başlarının, aurora görmek için en ideal zaman olduğu söylenir.
Yerküre’den başka gezegenlerde de aurora’lar olması elbette gayet normal. Jüpiter ve Satürn’de, hatta Jüpiter’in ayı Io’da ve Satürn’ün ayı Titan’da meydana gelen auroralar ile ilgili bilgi ve resimler mevcut. Yazık ki oralarda bu güzelliği yakından seyredecek kimsecikler yok! Bildiğimiz kadarıyla tabii… Uranüs, Neptün ve Merkür’ün de manyetik alanları var; dolayısıyla oralarda da aurora’lar oluşabiliyor. Hatta manyetik alanı zayıf olmasına karşın Mars’ta bile görüldü bu olayın benzeri. Hubble teleskobu yardımıyla uzaktan da olsa bunları gözlemlemek mümkün olabiliyor. Tıpkı Yerküre’de olduğu gibi orada da solar rüzgârlar neden oluyor bu olaya.
Bu ışıklara eşlik eden bazı gizemli seslerin varlığı ile ilgili de pek çok söylenti oldu, hâlâ da oluyor. Bununla ilgili bilimsel bir veri elde edilemediği için bunun olaydan çok etkilenen insanların yakıştırması olduğu kabul ediliyor. Zaten İskandinav mitolojisinde kuzey ışıklarının çok büyük yeri var, kaçınılmaz olarak. Bu kadar büyüleyici bir doğa olayının efsanelere konu olması da normal tabii. Kahramanların ruhlarının göğe yansıması, ateşten tilkilerin dansı, atlarıyla uçan savaşçıların zırhlarından yayılan ışıklar, deniz aygırı kafatasıyla futbol oynayan ölüler, ne ararsanız var bu efsanelerde.
Bu büyüleyici ışıklar ile ilgili pek çok bilgi ve ilginç görüntüye ulaşabileceğiniz yerlerden bazıları burası, burası, burası ve de burası.
İştegenç
Yorumlar
Yorum Gönder