Kayıplara karışmış bir yazar: JD Salinger

Kayıplara karışmış bir yazar: JD SalingerJ.D Salinger şu an hala hayatta mıdır bilinmez ama hayranları onu bir köşede oturmuş sürekli bir şeyler yazarken düşünmek ister. Bu belirsizlik nereden geliyor diye mi soruyorsunuz? Cevabı bulabilmeniz için Salinger’ın hikayesine göz atmanız gerekecek.
Gizemli yazarımız 1919’da New York’ta dünyaya geldi. Normal bir anne babanın çocuğuydu. Fakat onda sanki normal olmayan bir şeyler vardı. Ne ironidir ki yüzyılın modern başyapıtı olarak kabul edilen eserin sahibi olacak bu adam ilkokulda okulun gelmiş geçmiş en başarısız öğrencilerinden biri olarak kabul edildi. Onun edebiyat dünyasıyla ilişkisi 1941 - 49 yıllarında küçük dergilerde kısa hikayeler yazmasıyla başladı. Sonradan da bu hikayeleri bir kitap altında toplamayı reddetti. Yani Salinger’ı iyice tanımak için zorlu bir arşiv araştırması yapmak gerekli.
Gençlik yıllarında 2. Dünya Savaşı’na katılan yazar için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Sanki savaşla beraber insanların karanlık yüzünü görmüştü, hayata ve hayatın içindekilere güveni sarsılmıştı. Kızı Margaret da babasının ilginç yönlerini anlattığı Dream Catcher: A Memoir adlı kitabında savaştan sonra babasının psikolojisinin bozulduğunu doğruluyor.
Salinger’ı Salinger yapan eseri 1951’de ortaya çıktı. Catcher In The Rye yani Çavdar Tarlasındaki Çocuklar ile yazar büyük bir başarı elde etti. Kitabın hayranları tarafından Salinger’ın kendisiyle özleştirilen kahramanı Holden’ın tıpkı yaratıcısı Salinger gibi sahte dünyanın sahte insanlarına açtığı savaşı anlatan kitap başta pek bir tepkiyle karşılandı. Sansürlere uğradı. Holden Caulfield’in argo konuşmaları dönemin muhafazakar ailelerinden bayağı tepki gördü. Hatta ülkemizde de 60’lı yıllarda uygulanan yasak ve sansürler yüzünden kitabın piyasaya sürümünde zorluklar yaşandı.

Kayıplara karışmış bir yazar: JD SalingerKitap sonradan otoriteler tarafından layık olduğu övgüye sahip oldu. Bu başarı ile yazarın hayran kitlesi de azımsanmayacak derecede büyüdü, öyle ki Salinger bu kitleyle arasına mesafe koymak istediğini fark etti. Artık ne bir fotoğraf çektiriyor ne de gazetecilere bir röportaj veriyordu. Medya onu sadece bir kare için adım adım takip ederken, o kurtuluşu New York’tan taşınmakta buldu. Bu arada hayranlarının gönüllerini fethedecek diğer romanlarını da yazmayı ihmal etmedi. 9 Öykü , Franny ve Zooey gibi… Her ne kadar hayranları için yazıyormuş gibi görünse de Salinger her fırsatta “Yazmayı seviyorum, ama sadece kendim için.” demekten de çekinmedi.

New York’tan kaçıp kendini kafese kapatan yazar, son 40 yıldır hiçbir şey yayınlamıyor. Fakat ortalıkta dolaşan söylentilere göre aslında o sürekli yazmakta ve bunları biriktirmekte, hatta “Ölse de okusak şunları” diyenler bile mevcut. Medya da onun herhangi bir delilik yapıp yazdıklarını yakmasından korkuyor olmalı ki artık rahat bırakmış Salinger’ı.
Peki nedir bu yazarı bu kadar ünlü, bu kadar önemli yapan şey? Cevap basit. Salinger kitaplarını adeta okuyucusuyla konuşurmuş gibi yazıyor. Karmaşık durumları, olayları bir iki kelimeyle kesin ve net bir şekilde anlatıyor. O kadar sade, samimi ve içten ki o anlatırken sizin içinizde de bir anda “yazmalıyım” düşüncesi doğuyor. Onun bir bakışta anlaşılmayan karakterlerini okurken siz de kendi içinizden bir şey buluyorsunuz onlarda.