David Lynch ve Sineması

David Lynch ve SinemasıRüyalarımız kimi zaman saçmadır, olaylar kimi zaman kronolojik değildir. Ama bu görüntüler son derece çarpıcı ve etkileyicidir. Bizim bilinçaltımızda neler yattığını, farkında olmadığımız endişe ve kâbuslarımızın neler olduğunu bize anlatır. Yönetmen de filmlerinde tüm zaman ve mekân sınırlarını aşarak, hikâyelerini bir rüya atmosferinde, karakterlerinin iç dünyasına inerek anlatır.
Sinemayı sadece bir hikâye sanatı olmanın ötesine taşıyan yönetmenlerden biridir David Lynch. Genellikle bir filmde önce senaryo karalanır, sonra onu beyaz perdeye taşıyacak sahneler zihinde tasarlanır, önce kâğıda sonra da film şeridine dökülür. Bir David Lynch filminde ise, önce görselliği olan sahneler yönetmenin hayal dünyasında şekillenir, daha sonra o sahneleri barındıran bir senaryo oluşturulur. Hazırsanız, yönetmenin filmleriyle biraz karanlık, biraz karmaşık bir yolculuğa çıkıyoruz.
Eraserhead: Filmi görmüş birine, filmle ilgili düşüncelerini sorduğunuzda yapacağı ilk yorum “rahatsız edici” olabilir. Rivayete göre, yönetmen bir ara psikolojik tedavi almaya karar verir ve psikoloğa bunun yaratıcılığını öldürüp öldürmeyeceğini sorar. Doktorun “öldürebilir” yanıtı vermesi üzerine tedavi almaktan vazgeçer. David Lynch’in halim selim, matematik öğretmeni görüşüne bakacak olursak bu hikâye ne kadar doğrudur bilinmez ama kısa filmi “The Alphabet”in ardından finansman sorunları yüzünden beş yılda tamamlanan, 1977’de gösterime giren Eraserhead’i çekmek için bir sürü sıkıntıya girdiği kesin. Pis kokulu, puslu bir sanayi kasabası... Hayatını devam ettirmeye çalışan Henry Spencer ve onun bilinç altına ittiği babalık üzerine korkuları, kâbusları… “Eraserhead” gösterildiğinde anlaşılmaz, karmaşık ve rahatsız bir film olarak görüldü ama bugün bir kült.
The Elephant Man: David Lynch, bir sonraki filmi “Elephant Man”de, bir önceki filmine göre daha anlaşılır bir şekilde gerçek hayattan bir karakter olan John Merrick’in hayatını işliyor. Merrick, annesinin hamilelikte geçirdiği bir kaza sonucu vücudu deforme olmuş bir bebek olarak dünyaya gelmiştir. Büyüdüğünde ise “Fil Adam” olarak bir sirkte, acımasızca sergilenmektedir. Aslında başkalarının korkunç olarak nitelendirdiği, o görüntüsünün altında son derece duyarlı, hassas bir beyefendi yatmaktadır. Fil Adam’ın John Hurt, Freddie’nin de Anthony Hopkins tarafından oynandığı film, sinemanın alışılagelmiş kurallarına daha bağlı olduğu için eleştirmenlerin de en beğendiği Lynch filmleri arasında. Film, kimi insanların kendilerinden farklı olanları anlamak istememeleri ve ezmeye çalışmaları üzerine destansı bir ağıt gibi.
David Lynch ve SinemasıBlue Velvet: 1984 yılında yönetmenin, Frank Herbert’in ünlü bilim-kurgu romanından uyarladığı Dune, yüksek bütçeli bir yapımdır. Yönetmene kafasındakileri perdeye dökmek için fazla fırsat tanınmaz. Daha sonra, kendisi de bu durumdan duyduğu üzüntüyü dile getirecektir. Takvimler 1986 yılını gösterdiğinde başka bir önemli David Lynch filmi gösterime girecektir: Blue Velvet. Film mutlu bir Amerikan kasabası görüntüleri eşliğinde başlar. Filmi izledikçe kasabanın pek de sevgi dolu bir yer olmadığını anlarız. Jeffrey Beaumont babasının geçirdiği kalp krizi üzerine, uzun zamandır uğramadığı evine dönerken yolda kesik bir kulak bulur, yetkililerin bu olayla ilgilenmemesi üzerine, kendisi olayı araştırmaya çalışır. Herkesin derdi, kendisi için derttir biraz da. Jeffrey dayak yerken, arkadaşı arabanın içinde endişe ile bağırmaktadır, aynı anda başka bir kadın arabanın üzerinde dans etmektedir. Yönetmen, diğer filmlerde benzerleri abartılarak oynanan kimi karakterlerin, rollerini daha bir abartarak oynamasını sağlamış, böylece aynılaştırılan karakterlerle dalgasını geçmeyi ihmal etmemiştir.
David Lynch ve SinemasıTwin Peaks: Yönetmen, Nicolas Cage’li, William Defoe’lu, Amerikan taşlaması “Wild At Heart”ın ardından, hem dizisi hem de filmi bir klasik olacak “İkiz Tepeleri” çekmeye başlar. 1990 ve 1991 yıllarında yönetmen Mark Frost’la birlikte çektiği dizi büyük bir beğeni toplar. Yirmi dokuz bölümlük büyük ilgi gören dizinin ardından, yönetmen dizideki olayların geçmişini “Twin Peaks – Fire Walks With Me” adıyla filmleştirecektir. Film, dizinin ana konusu olan Laura Palmer cinayetini ve Laura’nın son bir haftasını anlatıyor. Kimi David Lynch hayranlarının pek sevmediği film, dizinin takipçileri tarafından gayet olumlu not aldı.
Lost Highway: Lost Highway’den önce de David Lynch’i tanıyanlar tanıyordu ama bu filmle birlikte yönetmen yeni bir izleyici kitlesi tarafından kucaklandı. Filmde Rammstein, Nine Inch Nails, Marilyn Manson gibi müzisyen ve grupların müziklerinin kullanılması, genç bir kitlenin yönetmeni takip edilenler listesine eklemesine vesile oldu. Yönetmen, en çok tanınan filmlerinden olan Lost Highway’de her zaman olduğu gibi alabildiğine psikanalizci takılıyor ve yine her zaman olduğu gibi filmde David Lynch’in iç dünyasındaki mekânlar beyaz perdeye akıyor. İçine doğru yanan evler, başlangıcı ve sonu olmayan yollar, karanlık dehlizler... Madison eşinin kendini aldattığını ima eden video kasetler almaktadır. Eşinin ölümü nedeni ile hapse atılır ama hiçbir şey hatırlamamaktadır. Kişiliğinin diğer bir parçası olan Pete Dayton’a dönüşmesiyle olaylar, daha doğrusu kâbus içinde kâbuslar zinciri başlar.
David Lynch ve SinemasıMulholland Drive: 1999 yılında “The Straight Story”i çeken David Lynch, bu filmle birlikte yine herkesi şaşırttı. Çünkü film, bir Lynch filminden beklenmeyecek şekilde (filmin ismi gibi) düz bir anlatıma sahip, kronolojik ve anlaşılırdı. Bir çim biçme makinesi ile kilometrelerce yol kat ederek yıllardır görmediği kardeşini bulmaya çalışan yaşlı bir ihtiyarın öyküsüdür “The Straight Story”. Son vizyona giren David Lynch filmi ise Mulholland Drive. Betty, oyuncu olmak için Los Angeles’taki teyzesinin yaşadığı apartman dairesine taşınır. Geldiğinde, orada saklanan ve hafızasını kaybeden Rita ile tanışır. Her yaptığı takip edilen bir yönetmen olmak David Lynch’i sorunlardan kurtarmaz. Lynch senaryoyu “İkiz Tepeler” gibi ilgiyle takip edilecek bir dizi yapmak için kaleme almış fakat ABC televizyonu, çekilen bölümleri televizyon izleyicisi için fazla garip bulunca yönetmen projeyi sinema filmine çevirmiş.
Ayrıca henüz vizyona girmeyen yeni David Lynch filmi Inland Empire, Venedik Film Festivali'nde prömiyerini yaptı ve o gün bu gündür çeşitli festivalleri turluyor. Filmde başrolleri Laura Dern, Jeremy Irons, Justin Theroux ve Harry Dean Stanton paylaşıyor. Çekimleri iki buçuk yılda tamamlanan filmi izlemiş az sayıdaki izleyici, filme gayet olumlu notlar verdi. Bakalım yeni filminde usta yönetmen ne gibi sürprizler yapacak.