Parlak Bir Üslup Ve Kusursuz Kurgular

Parlak Bir Üslup Ve Kusursuz Kurgular20. yüzyıl insanın seyrini en iyi anlatan, 1929’da Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Thomas Mann, kahramanlarının psikolojilerini aktarırken kullandığı sembolik ve ironik üslubuyla klasikleşen yazarlar arasında yer alıyor…
Almanya’nın Lübeck şehrinin zengin ve önde gelen ailelerinden birinin oğlu olarak 1875’te doğan Thomas Mann, yetiştiği kültürlü çevreye rağmen her zaman okulla sorun yaşayan bir çocuk oldu. Yine de henüz küçük yaşlarda kendi halinde şiirler yazmaya, bunları okul gazetesinde yayımlatmaya başlamıştı. 1891’de babasının ölümü üzerine aile Münih’e taşındı. Burada üniversiteye devam eden Mann, 1894-95 yılları arasında bir sigorta şirketinde çalıştı.
Yavaş yavaş kendini yazmaya adamaya karar veren genç Mann’ın yazar olarak ilk çalışması 1894’te bir dergide yayımlanan öyküsü oldu. Bu başarıdan aldığı şevkle çalıştığı şirketten istifa ederek, hayatını babasından kalan yüklüce mirasla idame ettirmeye karar verdi. Artık hayatında sadece yazı olacaktı. 1896’da (daha sonra yine önde gelen Alman edebiyatçılardan birisi olacak) abisi Heinrich’le birlikte İtalya’ya giden Mann burada 1898’de yayımlanacak ilk uzun öyküsü “Küçük Bay Friedemann”ı (Der kleine Herr Friedemann) tamamladı, başka öykülerine son şekillerini verdi. Başyapıtı olarak gösterilen “Buddenbrook Ailesi” (Buddenbrooks) romanını yine bu yolculukta yazmaya başladı.
Parlak Bir Üslup Ve Kusursuz KurgularAlmanya’ya dönüşünde abisinin çıkardığı anti-semitik dergide çalışmaya devam eden Mann, Simplicissimus adlı bir politik hiciv dergisinin yazı işlerine girdi. 1900’de gönüllü olarak askere giden Mann, 1901’de uzun zamandır üzerinde çalıştığı romanı Buddenbrooks’u yayımladı. İlk olarak 2 cilt halinde basılan eser çok az tepki almasına rağmen 1903’te yapılan tek ciltlik baskısıyla büyük ilgi görerek Mann’ı tanınan bir yazar haline getirdi. Mann’ın otobiyografik özellikler de katarak kaleme aldığı, zengin bir burjuva ailenin birkaç kuşak boyunca geçirdiği değişimi ele alan roman gerek tarihsel anlatısı gerek psikolojik çözümlemeleriyle kült eserler arasına girdi.
1905’te evlenen Mann’ın bu evlilikten altı çocuğu oldu. 1912’de karısının vereme yakalanıp İsviçre’de bir sanatoryuma yatırılması 1924’te bitireceği bir başka büyük eseri “Büyülü Dağ”a (Der Zauberberg) ilham kaynağı oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla milliyetçi duygularına gem vuramayan Mann, özellikle kardeşi ve savaş karşıtlarıyla bozuştu. Ne var ki, 1922’de işlenen politik bir cinayet ve ülkedeki genel gidişat Mann’ın milliyetçi görüşlerini yavaş yavaş terk etmesine vesile oldu, liberal demokrat bir partiye kaydoldu. Aynı dönemde Büyülü Dağ’ın yayımlanmasıyla başarısını sürdüren Mann, Prusya Sanat Akademisi’nde Şiir Sanatı bölümünün kurucu üyeleri arasına girdi. Eserleri tüm dünyada sevilen Thomas Mann, 1929’da özellikle Buddenbrook Ailesi’nin edebiyat içinde edindiği klasik konuma yapılan atıfla Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı.


Parlak Bir Üslup Ve Kusursuz Kurgular1930’lu yıllardan itibaren Nazilerin hızlı yükselişini gözlemleyen ve Almanya’nın içine sürüklendiği halden memnuniyetsizliğini çekingen bir dille de olsa ifade etmeye başlayan Mann bu tarihten itibaren İsviçre’de yaşamaya başladı. 1936’da Çekoslovakya vatandaşlığına geçerek ülkesine tamamen veda etti. 1938’de Amerika’ya gittiğinde söylediği “Bu duruma katlanmak çok zor. Ama Almanya’daki zehirli ortam bunu kolaylaştırıyor. Çünkü bu şartlar altında içinde bulunduğum durum bir kayıp değil. Bulunduğum yer Almanya’dır” sözleri ise aslında köklerine çok bağlı yazarın sürgün yıllarında çektiği acının, ülkesinin içinde bulunduğu duruma ne kadar üzüldüğünün özeti gibiydi.
Amerika’da Harvard, Yale, Princeton gibi üniversitelerde çeşitli dersler ve seminerler veren Mann, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla savaş karşıtı faaliyetlerde yer aldı. Bu dönemde yaptığı radyo konuşmaları “Dinle Alman Ulusu!” (Deutsche Hörer!) adlı kitapta bir araya getirildi ve oldukça yankı uyandırdı. 1944’te Amerikan vatandaşlığına geçen Mann bir yandan sağlık sorunlarıyla uğraşırken bir yandan da edebiyat çalışmalarına devam etti.
Parlak Bir Üslup Ve Kusursuz KurgularSavaşın bitmesiyle birlikte adı yeni Almanya’nın cumhurbaşkanı olarak da geçmeye başlayan yazarın ülkesine dönüp dönmeyeceği merak konusuydu. Politik görüşleri nedeniyle Amerika’da da huzuru kaçan Mann 1954’te ülkesine değil ama Avrupa’ya dönmeye karar vererek İsviçre’ye yerleşti. Arada sırada Almanya’yı ziyaret etse de bir daha orada yaşamayan Mann, 12 Ağustos 1955’te hayatını kaybetti.
Son derece üretken bir yazar olan Thomas Mann’ın Buddenbrook Ailesi ve Büyülü Dağ yanında “Venedik'te Ölüm” (Der Tod in Venedig), “Lotte Weimar'da” (Lotte in Weimar), “Tonio Kröger”, “Doktor Faust” gibi kitapları bugün hâlâ sadece Alman edebiyatının değil dünya edebiyatının en seçkin yapıtları arasında. Aynı zamanda bir Goethe uzmanı olan Mann’ın anlatım üslubundaki parlaklığı ve kurgularındaki kusursuzluğu gerçekçiliğiyle birleştirdiği düşünülünce daha çok uzun zaman edebiyat tarihindeki yerini koruyacak gibi gözüküyor.



Oğuzhan Yener - Zamerra.blogspot.com