
Almanya’nın Lübeck şehrinin zengin ve önde gelen ailelerinden birinin oğlu olarak 1875’te doğan Thomas Mann, yetiştiği kültürlü çevreye rağmen her zaman okulla sorun yaşayan bir çocuk oldu. Yine de henüz küçük yaşlarda kendi halinde şiirler yazmaya, bunları okul gazetesinde yayımlatmaya başlamıştı. 1891’de babasının ölümü üzerine aile Münih’e taşındı. Burada üniversiteye devam eden Mann, 1894-95 yılları arasında bir sigorta şirketinde çalıştı.
Yavaş yavaş kendini yazmaya adamaya karar veren genç Mann’ın yazar olarak ilk çalışması 1894’te bir dergide yayımlanan öyküsü oldu. Bu başarıdan aldığı şevkle çalıştığı şirketten istifa ederek, hayatını babasından kalan yüklüce mirasla idame ettirmeye karar verdi. Artık hayatında sadece yazı olacaktı. 1896’da (daha sonra yine önde gelen Alman edebiyatçılardan birisi olacak) abisi Heinrich’le birlikte İtalya’ya giden Mann burada 1898’de yayımlanacak ilk uzun öyküsü “Küçük Bay Friedemann”ı (Der kleine Herr Friedemann) tamamladı, başka öykülerine son şekillerini verdi. Başyapıtı olarak gösterilen “Buddenbrook Ailesi” (Buddenbrooks) romanını yine bu yolculukta yazmaya başladı.

1905’te evlenen Mann’ın bu evlilikten altı çocuğu oldu. 1912’de karısının vereme yakalanıp İsviçre’de bir sanatoryuma yatırılması 1924’te bitireceği bir başka büyük eseri “Büyülü Dağ”a (Der Zauberberg) ilham kaynağı oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla milliyetçi duygularına gem vuramayan Mann, özellikle kardeşi ve savaş karşıtlarıyla bozuştu. Ne var ki, 1922’de işlenen politik bir cinayet ve ülkedeki genel gidişat Mann’ın milliyetçi görüşlerini yavaş yavaş terk etmesine vesile oldu, liberal demokrat bir partiye kaydoldu. Aynı dönemde Büyülü Dağ’ın yayımlanmasıyla başarısını sürdüren Mann, Prusya Sanat Akademisi’nde Şiir Sanatı bölümünün kurucu üyeleri arasına girdi. Eserleri tüm dünyada sevilen Thomas Mann, 1929’da özellikle Buddenbrook Ailesi’nin edebiyat içinde edindiği klasik konuma yapılan atıfla Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

Amerika’da Harvard, Yale, Princeton gibi üniversitelerde çeşitli dersler ve seminerler veren Mann, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla savaş karşıtı faaliyetlerde yer aldı. Bu dönemde yaptığı radyo konuşmaları “Dinle Alman Ulusu!” (Deutsche Hörer!) adlı kitapta bir araya getirildi ve oldukça yankı uyandırdı. 1944’te Amerikan vatandaşlığına geçen Mann bir yandan sağlık sorunlarıyla uğraşırken bir yandan da edebiyat çalışmalarına devam etti.

Son derece üretken bir yazar olan Thomas Mann’ın Buddenbrook Ailesi ve Büyülü Dağ yanında “Venedik'te Ölüm” (Der Tod in Venedig), “Lotte Weimar'da” (Lotte in Weimar), “Tonio Kröger”, “Doktor Faust” gibi kitapları bugün hâlâ sadece Alman edebiyatının değil dünya edebiyatının en seçkin yapıtları arasında. Aynı zamanda bir Goethe uzmanı olan Mann’ın anlatım üslubundaki parlaklığı ve kurgularındaki kusursuzluğu gerçekçiliğiyle birleştirdiği düşünülünce daha çok uzun zaman edebiyat tarihindeki yerini koruyacak gibi gözüküyor.
Oğuzhan Yener - Zamerra.blogspot.com